BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ

"..beni bu dünyadan uzak bir yerlere götür! Çok çok uzaklara, öyle ki geriye baktığımızda hiçbir yer gözükmesin." 
   Bir Delinin Hatıra Defteri, Gogol'ün kısa öykülerinden oluşuyor. Her hikaye birbirinden bağımsız olayları anlatsa da kitap genel olarak ortak bir alt metne sahip; alt-üst ilişkisi ve kıdem. Toplumdaki kıdem kavramının ve insanların bunu bir güç olarak kullanmasının nasıl sonuçlar verebileceğini görüyoruz. Bu konu özellikle "Palto" hikayesinde oldukça üstünde durularak işlenmiş. Fakat sırayla gitmek gerekirse öncelikle "Bir Delinin Hatıra Defteri" başlıklı hikaye ile başlamalıyız.
   Kitaba ismini veren Bir Delinin Hatıra Defteri, başlıktan da anlayabileceğiniz gibi kısa güncelerden oluşuyor. Normal bir memur hayatı süren Axanti Ivanovitch Poprishchin zamanla, farkına varmadan kendini kaybetmeye başlar. İş yerindeki insanlar hakkında paranoyak düşünceler geliştirir. Sokakta gördüğü köpeklerin arasında geçen sohbetleri duyduğunu düşünmeye başlar. Patronunun kızına karşı duyduğu ilgi takıntı seviyesine ulaşır. Bu durum o kadar ileriye gider ki Ivanovitch köpeklerden birini köşeye sıkıştırıp zorla konuşturmaya çalışır ve patronunun kızının evinin önünde beklemeye, genç kızı gözetlemeye başlar. En sonunda kendini kayıp İspanya kralı sanması ile ipler tamamen kopar. Ivanovitch artık kral olduğuna göre işe gitmemeye başlar. Uzun süre kimse ondan haber alamayınca iş yerinden çağırmak için evine gelirler. Kafasındaki planla zoraki olarak işe tekrar gider fakat orda da absürt davranışlar sergilemesi ile Ivanovitch akıl hastanesine kaldırılır.
   İkinci hikaye Palto, Rus edebiyatında önemli bir yere sahiptir. O kadar ki Dostoyevski, "Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık" sözlerini de bu hikayeye atfen söylemiştir. Gogol, bu hikayede de kitabın bütünü gibi toplumsal sorunlara değinmiş.
   Hikaye, kendi halinde, kimseye bir zararı dokunmayan bir devlet memuru olan Akaki Akakiyeviç'in diğer meslektaşları tarafından dışlanması ile başlıyor. Gerekmedikçe kimseyle konuşmadığı için onu kendilerinden aşağıda görüyor, belgeleri yüzüne fırlatıyor ve sırf her gün aynı eski paltoyu giydiği için onu aşağılıyorlardı. Akakiyeviç'in bütün hayatı işiydi. İşe gelir, hiç kimseyle ilgilenmeden işini yapar ve evine geri dönerdi. İşini yapmasını engellemediği takdirde aşağılamalara cevap bile vermezdi. Ama bazı zamanlarda "Lütfen böyle davranmayın! Neden böyle yapıyorsunuz?!" şeklinde tepki gösterirdi. Sadece böyle zamanlarda diğerleri ona üzülür ve rahat bırakırlardı. Akakiyeviç kendini o kadar işine vermişti ki dış görünüşüne özen göstermezdi. Bu yüzden yıllardır aynı paltoyu giyiyordu. Yırtıldığı zamanlarda da terziye götürüp yırtığı diktiriyor ya da yama yaptırıyordu. Paltosundan dolayı uğradığı zorbalıklardan hoşlanmasa da yeni bir palto almaya parası yetmiyordu. Alay konusu olmaktan biraz olsun kurtulmak için paltosundaki yırtıkları diktirmeye terzi Petroviç'e gitti. Fakat maalesef bu sefer palto tamir edilemez hale gelmişti. Ne kadar dil dökerse döksün Petroviç hiçbir şekilde bunu yapamayacağını söyleyerek Akakiyeviç'i geri çevirdi. Artık geriye tek bir çare kalmıştı o da yeni bir palto almak. Fakat bunu karşılamaya yetecek kadar bir maaş almıyordu. Bunun yerine kendisine yeni bir palto diktirme kararı aldı. Bir süre ekstra harcama çıkarmamaya dikkat ederek para biriktiren Akakiyeviç sonunda kendisine palto diktirmeye yetecek parayı elde etmişti. Paltosundan o kadar parlak, o kadar temiz ve o kadar şık görünüyordu ki iş yerinde herkesin gözü onun üzerindeydi. Paltosunu çıkartıp askıya astığında bile insanlar askılığın etrafında toplanıp hayran hayran Akakiyeviç'in yeni paltosunu inceliyorlardı. Tabii ki onun gibi birinin böyle güzel bir paltoyu nereden bulduğuna akıl sır erdiremiyorlardı. Artık onu da kendilerinden biri olarak görmeye başlamışlardı. Hatta şef yardımcısı evinde düzenlediği partiye onu da çağırmış ve gelmesi konusunda ısrar etmişti. Orada da bütün gözler Akakiyeviç'in üzerindeydi. Ne şanssızlık ki bu güzel gecenin ardından eve dönerken Akakiyeviç bir grup hırsızın saldırısına uğradı ve paltosunu kaybetti. Ama yeni paltosunu bu kadar çabuk kaybetmeyi kabullenmeyip bütün yetkili mevkilere şikayette bulundu. Elinden gelen her şeyi yapsa da paltosu bulunamamıştı. Bunun üzerine Akakiyeviç hasta olmaya başladı. Ateşi gün geçtikçe yükseliyor ve sürekli paltosunu sayıklıyordu. En sonunda maalesef Akakiyeviç yeni paltosunu son bir kez daha göremeden bu dünyaya gözlerini yummuştu. Daha sonrasında Kalinkin Köprüsü'nün etrafında bir hayaletin gezdiği ve insanların paltosunu çaldığı söylentileri yayılmaya başladı. Kimse bu hayaleti yakalayamıyor ama onun korkusuyla yaşıyorlardı.
   Kitabın son hikayesi olan Burun ise iki kısımdan oluşuyor. İki ayrı hikaye birbiriyle bağlanıyor. Bu hikayelerden kısaca bahsedeceğim. Yıllardır kendini işine adamış ve yüksek mertebelere gelmeye çalışan bir devlet memurunun burnu bir gün ortadan kaybolur. Kayıp burnunu bulduğundaysa kendi istediği mevkilere çok kısa bir süre içinde ulaşmış olduğunu görür. Evet hikayenin tamamı sadece bu olay üzerine kurulu. Son derece mantıksız ve absürt bir konusu olsa da aslında Gogol bu hikaye ile 19.yy Rusya'sında insanların nasıl mevki sahibi olduğunu anlatmaya çalışmış. Maalesef ki bu durum günümüzde bile dünya çapında süre gelen bir sorun olmaya devam ediyor. Niteliksiz bir insan hatta bir çocuk bile arkasında sağlam bir desteği ya da elinde önemli bir kozu olduğu sürece istediği mevkiye kolayca yükselebilir. Bazen alın teriyle bir yerlere gelmek maalesef o kadar da kolay olmuyor.
   Bir Delinin Hatıra Defteri içindeki hikayelerle birlikte genel olarak bu durumlara dikkat çekiyor. Toplumsal eşitsizlikler, zorbalık, aşağılama ve dışlama gibi yıllardır çözüme kavuşamamış sorunları ele alıyor. 
   Son olarak okuyuculara tavsiye edebileceğim, kısa sürede okunabilecek bir kitap olmakla beraber en çok beğendiğim hikaye ise kitaba adını veren "Bir Delinin Hatıra Defteri" oldu. 
BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ BİR DELİNİN HATIRA DEFTERİ Reviewed by Selin on 30.5.23 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.