Polisiye roman denince ilk akla gelmesi gereken yazarlardan birisi, Jean Christophe Grangé'dir. Şimdiye kadar 14 tane polisiye, gerilim roman yazmıştır. İlerleyen zamanlarda diğer kitaplarından da bahsetmeyi planlıyorum.
Grangé, ülkemizde oldukça sevilen bir yazardır. Kendisi de Türkiye' yi çok sevdiğini birçok kez dile getirmiştir. Bunu, yaptığı ziyaretlerden ve neredeyse her kitabında Türkiye'den bahsetmesinden de anlıyoruz.
Hikaye, eziyet edilerek öldürülen bir kızın cesedinin bulunması ile başlıyor. Bir süre sonra aynı şekilde öldürülmüş başka bir ceset daha bulunuyor. Öldürülen kızların ilk başta sadece çalıştıkları yerler ve yaptıkları işler ortak gibi görünse de düşündüklerinden daha çok ortak yönleri olduğu ortaya çıkmaya başlar. İkisinin de aynı adamla görüştükleri anlaşılınca birinci şüphelilerini bulmuş olurlar ve pek temiz bir geçmişe sahip olmayan ressam Philippe Sobieski ile cinayet büro amiri Stéphane Corso arasında çekişmeli bir kovalamaca başlar. Corso, katilin o olduğundan adı gibi emindir fakat bir türlü kesin kanıtlar elde edemezler. Bu kovalamaca sırasında başka cinayetler de işlenir. Hem cinayetleri çözmeye çalışan hem de katili yakalamaya çalışan Corso aynı zamanda özel hayatında da zor dönemlerden geçmektedir. Bu yüzden bir an önce o ressamı tutuklayıp bu davadan kurtulmak istese de olaylar sürekli daha karışık bir hal alır.
Yazar, muhteşem betimlemeleriyle, ışıklı Paris sokaklarının karanlık köşelerinde neler olduğunu gösteriyor bize. Öldürülen kızların gece hayatında çalışmaları dolayısıyla o dünyanın içine girip, eğlence sektörü adı altında ne igrençlikler, ne acılar yatıyor daha iyi anlıyoruz.
Ben bu kitabı iki parça olarak ele alıyorum, davadan önce ve davadan sonra. Bu dava süreci kitapta biraz uzun işlenmiş diye düşünüyorum, hatta açıkçası okurken ne zaman bitecek bu süreç diye düşünmedim değil. Ama bu dava süresince karşınıza çıkan yeni deliller, yeni ölümler ve kafanızı karıştıran gelişmeler okumaya değer.
Benim hoşuma gitmeyen tek şey kitapta çok önemli yeri olan bir karakterin neredeyse kitabın sonuna doğru karşımıza çıkması. Yazar, bu kadar önemli bir karakteri daha önceden karşımıza çıkarabilirdi ama bununla da ters köşe yapıp kafamızı karıştırmaya çalıştığını tahmin ediyorum. Neden bahsettiğimi kitabı okuduğunuz zaman daha iyi anlayacaksınız.
Her ne kadar katil en başından beri biliniyor gibi olsa da okurken sürekli başkalarından şüpheleniyorsunuz. Ki bu da bir polisiye romanın ne kadar başarılı olduğunun göstergesi. Yazar bize hem "işte katil bu kişi" dedirtiyor hem de "acaba aslında diğer kişi mi suçlu" diye düşünmemizi sağlıyor. Bu durum Grangé'nin çoğu kitabında bu şekilde. Bu yüzden en sevdiğim yazarlardan birisidir. Ve tabii ki kitap, hiç beklenmedik bir sona sahip. Son sayfalara gelene kadar aklınızın ucundan bile geçmeyen bir gerçekle karşılaşıyoruz. Bu da Grangé kitaplarının bir diğer özelliğidir. Okurken düşünmenizi, fikir üretmenizi sağlar ama yine de kitabın sonunda, aklınıza gelmeyen o tek olasılık ile karşılaşırsınız.
Hassas bir yapıya sahipseniz Grangé kitaplarını okumadan önce bir kez daha düşünmenizi tavsiye ederim. Ama sürükleyici, polisiye roman arayanlar için mükemmel bir tercih olur.
ÖLÜLER DİYARI
Reviewed by Selin
on
10.12.20
Rating:
Hiç yorum yok: